gg arrow EÄŸitim makaleleri arrow Ã‡ocukluk Döneminin Problemleri
Çocukluk Döneminin Problemleri Yazdır E-Posta

Çocukluk Döneminin Problemleri 

 

GençliÄŸin problemleri ele alınırken vefasız ailenin, çocuÄŸun geliÅŸmesinde nasıl kötü bir vasat olduÄŸu bütün açıklığı ile ortaya konmuÅŸ; saÄŸlıklı bir nesil yetiÅŸmesinde mektep ve çevrenin insana vereceÄŸi ÅŸeyler ne kadar büyük olursa olsun, birinci derecede sorumlunun aile ve yuva olduÄŸuna temas edilmiÅŸti. Hususiyle çocuÄŸun doÄŸumunu takib eden ilk yıllarda ailenin bu mevzuda mes'uliyeti büyük olacaktır. Bu dönemde yapılacak hatalar ileriki yıllarda telâfisi mümkün olmayan arızalara sebep olacağı gibi; bu dönemde karşılanmayan ihtiyaçlar ileriki yaÅŸ dönemlerinde kat kat karşılansa bile bu, kurumuÅŸ bir aÄŸacı sulamaktan öte bir mânâ taşımayacaktır.

Unutulmamalıdır ki (0-5) yaÅŸ dönemi çocuÄŸun hayatında "kritik bir dönem" olup, bazı müelliflerce çocuÄŸun "teÅŸekkül yılları" olarak vasıflandırılmıştır. Gerçekten bu dönemde çocuÄŸa ulaÅŸan her tesir iyi veya kötü onun için bir "damgalanma" olmakta ve her kaçırılan eÄŸitim ve damgalanma fırsatı ise, bir daha yeri doldurulmayacak boÅŸluklara sebep olmaktadır. ÖÄŸrenme ve tesirde kalma durumunda hazır olduÄŸu dönemde eÄŸer aile, üzerine düÅŸeni yapmazsa, çocuk bu ÅŸansını kaybedecek; doÄŸumda hamur kıvamında olan ruh yapısına sonradan ÅŸekil vermek güç olacaktır. Gazâli ve Ä°bni Miskeveyh gibi âlimler de bu mevzuda: "Çocuk ebeveyninin yanında bir emanettir. Temiz kalbi de her çeÅŸit nakış ve suretten hâlî, saf kıymetli bir cevherdir. O, her nakÅŸa kabil olduÄŸu gibi, meylettirilen her ÅŸeyi almaya da kabiliyetlidir. EÄŸer o, hayra alıştırılır, hayır öÄŸretilir, hayır üzere büyürse dünya ve ahirette mes'ud olur.." demektedirler.

Bebeklik veya süt çocukluÄŸu devresinde en büyük vazife anaya düÅŸmektedir. O, süt çocuÄŸunun bakımıyla bütün gün uÄŸraÅŸmak zorundadır. Uykusuz geçen geceleri de düÅŸünürsek, bu oldukça yorucu bir iÅŸtir. Esasen güçsüz görünen bir yumurcak, aÄŸlaması ve bitmeyen istekleriyle ev halkını bütün gün ayakta tutar, adeta doymak bilmez. "AÄŸlama" onun için en güçlü ve tek silahtır. Ne var ki, sadece karnını doyurmak, altını temizlemek, ona yaÅŸayabileceÄŸi rahat bir vasat hazırlamak onun saÄŸlıklı geliÅŸmesi için yeterli deÄŸildir.

Çocuk-ruh hekimleri, farklı davranışlarına ve kiÅŸilik yapılarına bakarak çocukluk dönemini deÄŸiÅŸik safhalarda tedkîk ederler. ÇocuÄŸu daha yakından tanımak için doÄŸumdan itibaren bu safhaları gözden geçirmek faydalı olacaktır. Çocukluk çağının problemlerinin hallinde çok önemli yeri olduÄŸundan, söze sevgi ile baÅŸlıyoruz.


Sevgiden Yola Çıkarak
Sevgi, çocuk ruhunun gerçek bir gıdası ve zihnî kaabiliyetlerinin inkiÅŸâfı için gerekli bir vitamindir. Süt çocuÄŸunun sevgi ihtiyacı fıtrî olarak karşılanır. Anne, bebeÄŸin bakımı sırasında onu emzirirken, uyuturken, kucağına alıp onunla konuÅŸurken bebeÄŸin sevgi ihtiyacının çoÄŸu karşılanır. Anne ile bebek arasındaki, dışarıdan saçma gibi görünen "kuÅŸ dili" gibi bir konuÅŸma esasen bebeÄŸe önemli ölçüde doyum saÄŸlar. Çocuk büyüdükçe ana-babadan aldığı bu sevgi tohumları yeÅŸerip, çoÄŸalacak ve çeÅŸitlilik kazanacaktır. Çocuk, baÅŸlangıçta sevgi yönünden sadece alıcıdır. Bu dönemde doyurulmazsa, daha sonra ihtiyacı fazlasıyla karşılansa bile, çocukta derin izler ve arızalar kalacaktır.

Bu mevzuda yapılan bir kısım araÅŸtırmalarla, hayatın ilk yıllarında anne sevgisinden mahrum yetiÅŸmiÅŸ çocuklarda bazı ortak yanlar tesbit edilmiÅŸtir: Bu çocuklarda ilk göze çarpan ÅŸey, umumi bir ilgisizlik ve vurdumduymazlıktır. Bunlar, insanlara sokulamaz ve kolay kolay arkadaÅŸlık kuramazlar. Merakları azalmış ve öÄŸrenmeye olan ilgileri kaybolmuÅŸ gibidirler. Mektepte hep baÅŸarısızdırlar; öÄŸrenme ve ifade kaabiliyetleri de oldukça sınırlıdır. DüÅŸünme ve kavramaları zayıftır. Zekâları donuk ve hissî reaksiyonları künttür. Sevgiye susamışlardır ama sevgi gösterilince kuÅŸkulu ve duyarsız davranırlar. Bunların bir çokları kavgacı ve saldırgan olur. Mektepten kaçma ve hırsızlık gibi davranış bozuklukları sık görülür. Sonraki yaÅŸ dönemlerinde ise suça yönelme bâriz olarak ortaya çıkar. Mahkûmlar ve ruh hastaları arasında yapılan araÅŸtırmalarda, bu kiÅŸilerin çocuklarında ana ve babasızlık nisbeti yüksek bulunmuÅŸtur. Bilhassa depresyon denilen ruhî çöküntü ve intihar meyli gösteren kimselerin geçmiÅŸlerinde, beÅŸ yaÅŸ öncesi anne ölümü, yüksek oranda bulunmuÅŸtur. Åžizofrenik hastalarda da bu oran bir hayli yüksektir.

GörüldüÄŸü gibi çocukta büyüme ve geliÅŸmenin her yaÅŸ devresinde ana-babaya, ilk yaÅŸlarda, hususiyle anneye büyük vazifeler düÅŸmektedir. Ana sevgisinden ve sıcaklığından az veya çok mahrum yetiÅŸen bir. çocuk, gelecekte sık sık suç iÅŸlemeye aday olan, hiç kimseyi ve hiç bir ÅŸeyi sevemeyen, vurdumduymaz ve içe dönük bir kiÅŸilik geliÅŸmesi gösterebilecektir.

Söz buraya gelmiÅŸken çalışan annelerden bahsetmek yerinde olur. ÇocuÄŸa ve anneye gereken ehemmiyeti veren ülkelerde, anneye sayısız kolaylıklar saÄŸlanmıştır. Bazı ülkelerde bebek belli bir yaÅŸa gelinceye kadar anne ücretli-izinli sayılmaktadır. Halbuki ülkemizde bebekli annelere gösterilen kolaylıklar çok kısıtlı ve yetersizdir. Ä°ÅŸyerlerinde kreÅŸlerin azlığı, doÄŸum öncesi ve sonrası izinlerin kısalığı düÅŸünülürse, çalışan annelerin durumu daha iyi anlaşılabilir. BebeÄŸe ve annesine ilk yıllarda saÄŸlanacak kolaylıklar gelecek nesiller için mühim bir yatırım olacağı gerçeÄŸinin idrak edileceÄŸi güne kadar, ülkemizde anne daima çocukla iÅŸ arasında tercih yapmak zorunda kalacaktır. Bir yandan iÅŸyerinde çalışma, bir yandan evi çekip-çevirme, bir yandan da çocukla ilgilenme ve ona ihtiyacı olan sevgi ve sıcaklığı tam olarak verebilmenin zorluÄŸu ortadadır.

Annenin yavrusuna ÅŸefkatle bakabilmesi, yeterli ilgi ve sıcaklığı göstermesi kendisinin saÄŸlıklı ve mutlu olmasına baÄŸlıdır. Annenin elinde olmayan pek çok sebep, anne-bebek münasebetlerini bozabilir. Anne psikolojisindeki dalgalanmalar -az veya çok ama mutlaka- bebeÄŸe tesir etmekte, anne de rezonans halindeki bebek pisikolojisinde adeta parazitlere sebep olmaktadır. Görülüyor ki, dış dünya ile ilgisiz gibi görünen bebek, esasen duyup hissetme gücü oldukça fazla olan bir varlıktır. Aile içinde birinin hastalığı, karı-koca geçimsizliÄŸi, aile reisinin iÅŸsizliÄŸi ve maddi sıkıntılarla sayılmayan daha pek çok sebep, anne-bebek münasebetini bozacak; bebekte huzursuzluk, güvensizlik ve korkuya sebep olacaktır. Sebepsiz aÄŸlama ÅŸikâyetiyle, polikliniÄŸe getirilen çocukların çoÄŸunda mevzubahis münasebeti bozan bu tip arızalara rastlanmakta ve annedeki sıkıntılarla çocuÄŸun ÅŸikayetlerinin baÅŸlangıcı arasında hayret verici bir paralellik, "muvazilik" görülmektedir.

ÇocuÄŸun yetiÅŸmesinde ve psikolojik geliÅŸmesinde sevgi ve ÅŸefkatin yeri bu kadar büyükken bebeÄŸine bakmada isteksiz davranan, ona ihtiyacı olan sevgi ve sıcaklığı vermiyen veya yetersiz veren hatta sık sık onu bir bakıcıya, komÅŸularına veya büyük anneye bırakan annenin, daha sonra çocuktan müsbet bir geliÅŸme beklemeye hakkı olmasa gerektir.

Hakikaten, çocukluÄŸunda sevgiye doymamış bir insanın, ne dengeli bir kiÅŸiliÄŸe ulaÅŸması, ne de baÅŸkalarını sevmesi mümkün deÄŸildir. KiÅŸi yeterince almadığını baÅŸkalarıyla nasıl paylaÅŸabilir?

BaÅŸlangıçtan itibaren çocuÄŸun bakımını tam olarak üzerine almayan anneyi, bebeÄŸin tanıması zorlaşır. Bebekler genellikle hayatın 4-5. aylarında ana babalarını yabancılardan ayırabilirler. Ana-baba ile münasebetlerin derinliÄŸi, ileride baÅŸkalarıyla kuracağı münasebetin saÄŸlıklı olmasını temin açısından hayatın ilk devresinden baÅŸlıyarak hayatî ehemmiyet taşımaktadır. Elden ele dolaÅŸmış, kendi öz ana ve babasından farklı, hususî bir sıcaklık ve sevgi alamamış çocuklar büyüdüklerinde cemiyete daha yüksek nisbette intibaksızlık göstermiÅŸlerdir

KiÅŸi, sevme kaabiliyetini sevile sevile kazanır. Sevmeden önce sevilmeyi öÄŸrenir. Türkçemizdeki "Sen seversen yavrunu, o da sever yavrusunu." atasözü bunu dile getirmektedir. Sevgi ve sevilme ihtiyacı bütün bir hayat boyu geçerliliÄŸini koruyan bir duygudur. DoÄŸumdan itibaren ana-babadan alınan sevgi, geliÅŸerek zenginleÅŸir ve çeÅŸitlilik kazanır. BaÅŸlangıçta hep alıcı durumunda olan çocuk, önce aile fertleriyle, sonra da çevresiyle sevgi alışveriÅŸine girer. Daha sonra da bu sevgi cihanÅŸümul bir hüviyet kazanır. Yunus Emre'nin "Yaratılmışı severiz. Yaradan’dan ötürü" sözü sevginin baÄŸrında geliÅŸmiÅŸ, sevgiyle kaynaşıp bütünleÅŸmiÅŸ bir ruhun, insanı heyecanlarda ÅŸaha kalkmışlığın ifadesidir.

Dr. Bülent ORAN 

<Önceki   Sonraki>
MATEMATİKÇİ PULU
HÄ°PERBOLÄ°K UZAY
FOTO MATEMATÄ°K
C.Sequin Galeri
MATEMATİK AFİŞİ
G.W.Hart galeri
KARÄ°KATÃœR
M.C.Escher galeri
MATEMATÄ°K KÄ°TABI
MATEMATÄ°K FÄ°LMÄ°